9 Ağustos 2007 Perşembe

"Truva"

Çanakkale sahilinde güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra bir teyzemizi ziyarete gittik...


Veeeeeeeeeeeeeee Truva'dayız....geçen seneki tatilimizde bu meşhur "atı"
uzaktan hayal meyal görmüştüm...ama "10 günde 10 şehir" gezmeyi hedeflediğimiz
için "atı" görmeye hiç vaktimiz yoktu... bu sene birazcıcık daha fazla vaktimiz
olduğu için hadi gidelim dedik.....ama benim amacım sadece "eski bir at" görmekti :))
Atın içindeyiz...."büyük mobilya at" diye tarif etsek daha iyi aslında...5000 yıl öncekinin bu kadar konforlu olmadığı muhakkak.. 2 katlı bir at bu...şu anda ilk katındayız...dik bir merdivenle de ikinci katına çıkılıyor.. görüldüğü gibi içine oturmak için yer bile yapılmış........................................................................ birinci katın camlarındayız.... Ayrı ayrı camlarda olmak bize yakışmaz dedik :))) Ama Atike olmadan olur mu? baş aktörümüz o tabiki... onu yukarıya çıkaramadık ama olsun aaşağıdan da olsun göstermiş olduk bu "devasa atı"...

.Truva atının yakınında bu kent için kurulmuş bir müze var... Müze deyince insan büyük bir yapı bekliyor pek tabiki.. Aslında küçük bir oda desek daha iyi olur... İçine 3-5 kitap, biraz kağıt , bir maket ve bir de "köpek!!!!" koyarak müze yaptıklarını zannetmiş amcalarımız... Sahildeki makete göre pek basit ve pek amatörce.... biraz daha uzaktan çekiyoruz....... Bu kalıntılar Truva şehrinden çıkarılmış.... Bizim pek maharetli mobilyacılarımızın!!!! elinden çıkma değil.... Hakiki tarihi eser... Bu büyük testiler içinde erzaklarını saklıyorlarmış. Her evde bulunduğu gibi ayrıca şehirde bu büyük testilerin bir araya konulduğu bir yer de varmış.. Testilerin arkasında görülen toprak borular ise o dönemin su kanalları...... .İşte anlattığım o "müthiş!!!" müze...ne yaptıkları ya da amaçlarının ne olduğu belli değil...panolara asılmış kağıtların çoğu sadece ingilizce.. yerli bir turistin birşeyler anlaması mümkün değil... hele bazı panolar var ki ne ingilizce ne de türkçe...yani ne buldularsa yapıştırmışlar..bilgilendirmek gibi bir amaçtan yoksun.. sadece duvar doldurmak olsun... bu "köpek" de 1-tarihi bir köpek..2-tarihe bekçilik yapan bir köpek....3-tarihi iliklerine kadar yaşamak isteyen bir köpek...bunların hiçbiri değil...sadece dışarıdaki müthiş sıcağa dayanamayıp içerde serinlemeye çalışan ve hatta uyuyan bir köpek...tabi buna engel olacak hiçbir görevli personel ortalarda yok.... Sadece Truva atını merak ettiğim için buraya geldik.. Gelince de gördük ki sembolik bir mobilya at yapmışlar buraya... Asıl maksad kazılardan çıkarılmış bu kenti açık hava müzesi olarak gezdirmek... Böyle bir yer göreceğimi hiç beklemediğim için şok oldum.. Vaktimiz de çok yok.. "At" görüp gideceğiz zannediyorum... Şehrin gezildiğini görünce "neyse bakıp çıkarız" diye düşündüm aslında, nerden bilecektim girişin benim isteğimle ama çıkışın onların isteğiyle olacağını!!!! :) Ve başladık gezmeye... turistlerin gezeceği güzergah belirlenmiş..onların çizdiği sınırlar üzerinden gezimize devam ediyoruz..her durakta bilgilendirme amaçlı bu tablolardan var..ama sanki gezmeye gelen akademik kariyer yapan tarihçiler...özellikle akademik kariyer yapanlar dedim..çünkü yanımızda tarihi lisans düzeyinde bilen biri vardı..bakışları benimkinden çok da farklı değildi...o da en az benim kadar anlamıyordu.....

Geziyoruz.... geziyoruz..... geziyoruz....Bu tablodan da gördüğümüz taş bloklarının savunma duvarının kalıntıları olduğunu anlıyoruz...Nasıl da dikkatili okuyorum Ya Rabbim:))))) şehir üst üste beş kez kurulmuş...hangi kalıntının hangi dönemden kaldığını da küçük panolara yazarak göstermişler.resmin alt tarafında bulunan kuyuya benzer yerler o dönemde idam edilen insanların başlarını atmak için kullanılıyormuş..kesinlikle çok ürkütücü...

Truva atını görme maceramız 1 saatlik bir tur sonunda bitmiş oldu....buradan sonra istikamet güzelyalı... denize nazır bir yerde piknik yapmayı planlıyoruz:))))

7 Ağustos 2007 Salı

24 Temmuz - 30 Temmuz Tatilimiz

Köy
Seçimin ertesinde salıdan itibaren iznimizi kullanmaya başladık. İlk durağımız Edirne'nin Havsa ilçesinin Yolageldi köyü idi.. Büyük babaannemiz ve büyük amcamızı ziyarete gittik. Edirne'nin son yıllardaki en sıcak günlerine denk geldik.. 44 derece sıcaklık Atike'nin daha önce şahit olmadığı bir sıcaklıktı.. Ama yine de şükür ki Rabbim çok yardım etti ve çok sıkıntı olmadı..
Babamızın babaannesi... Atike ilk defa gördü büyük babaannesini.. Kucağını çok sevdi... Gülücükler attı, durdu...

Köye gittik ya... Buzağıların fotoğrafını çekmeden olmaz.... Atikecik çok farkında değildi yeni şeyler gördüğünün ama biz yine de tanıtıp gösterdik kızımıza...


Bunlar da minicik ördekler.... Atike 3. ayında hayvanlar alemi hakkında "geniş" bilgi sahibi oldu!!!

Görüldüğü gibi hayvanlar alemi hakkında yaptığımız "bilgilendirme toplantısı"yla gayet alakasız kendileri.... O sırada Edirne'nin müthiş sıcağıyla ve her tarafından gelen yakıcı güneş ışınları ile uğraşmakla meşgul....


Soğdan sağa :)babamızın babaannesi ,babamızın halası, babamızın amcamızın hanımı ve kızı


İşte büyük babaannenin kucağında geçirilen mutlu anlardan biri... Gülücükler saçtı.. Aguuuu,ooooouuu,uuuuuooooo gibi sesler çıkararak sevgisini ve mutluluğunu kendi dilince anlatmaya çalıştı....


EDİRNE/KEŞAN

Köyde bir gün kaldıktan sonra yine Edirne'nin başka bir ilçesi olan Keşan'a geçtik... Dedemizin yanına...

Dedemizin koltuklarını çok sevdik.. Çok iyi arkadaş olduk.. konuştuk.. gülüştük.. Atikecik ses çıkardı, onlar dinlediler... Sonra Atike neden onlar da ses çıkarmıyor diye küstü... Ama hemen barıştı yine oooouuu,aaaauuuu,aaaooo gibi sesler...


Dedemizde de bir gün kalıp gülücükler dağıttıktan sonra Çanakkale'ye doğru yola çıktık... Edirne ve civarındaki bütün iller hala daha önce hiç görmediğimiz bir sıcaklıkla yanmıyordu adeta kavruluyordu.. ve biz Atike'ye giydirebildiğimiz en ince şeyleri giydirip arabamızın camlarına da güneşin kızımızın yüzüne gelmesini engellemek için kumaşlar ve battaniyeler astıktan sonra yola çıktık.. ve tek duamız Atike'nin yol boyu uyanmadan uyumasıydı...

ÇANAKKALE

Yolculuğumuz müddetince uyuyup annesini mutlu etti minik Atikecik, taa ki feribota binene kadar.. Gelibolu'dan Çanakkale merkeze geçmek için arabalı feribota bindik. Sadece 10 dk.sürdü. 5 dk. da eve gitmemiz ... Ama bu 15 dk. uzadıkça uzadı, uzadıkça uzadı. Sanki bir ömür oldu... Araba durduğu anda Atike gözlerini açtı.. Öyle terliydi ki ve feribot öyle rüzgarlıydı ki Atike'yi arabanın içinde sakinleştirmekten başka çaremiz yoktu... Çok zor oldu çooooook... İndiğimde gömleğimde ıslak olmayan tek bir nokta dahi kalmamıştı...

Bu fotoğrafı eve geldikten sonraki ilk dakikalarda çektim... Hiç durmadan ağlayan, hatta bağıran,annesini bayıltan Atike bu değil sanki.... Çekyatın üstüne koyar koymaz gülmeye başladı miniğim.... Artık babaannemizi evindeyiz...

hayvanlar alemi hakkında bilgilendirme çalışmalarımızı bu minik kedicikle sürdürdük... Sevme çabalarımıza karşılık kedicik bize çok yaklaşmamayı tercih etti....

Amacımız Çanakkale sahilinde kahvaltı yapmak... Kahvaltılıklarımızı hazırlayıp koyulduk sahile... Benim kahvaltı yapabilmem Atike'nin rahatına bağlı tabiki... Koyduk arabasına prensesimizi... Güzelce battaniyesini de sardık ki sahil rüzgarı benim miniğime birşeycikler yapmasın..

Şu an gözleri açık olan kızım arabasının ileri geri gidip gelmesine bir süre sonra dayanamadı:))) Uyuyan prensesim annesinin kahvaltı yapmasına izin verdi.... Teşekkürler miniğim...

Babamız, amcamız, babaannemiz ve ben.... Programımız gayet yoğun... Kahvaltıdan sonra bir teyzeyi ziyarete gideceğiz.. Sonra truva atını görmeye gideceğiz... Ardından pikniğe gidip akşamda büyük anneanne ve büyük teyzeye ziyarete gideceğiz..benim kafamda da bir sürü düşünce var Atike ne yapacak, ne kadar uyuyacak, ne kadar rahat edecek, canı sıkılırsa ben nasıl sakinleştireceğim....sorular.... sorular...... sorular....

Karşı kıyı...nam-ı diğer "tarihi yarımada"...

karşıda Kilitbahir kalesi görülebiliyor... Şehitliği gezmek için gelenler genelde turlarına bu kaleden başlıyorlar.. Sıkıştırılmış turlar bile ancak bir günde bittiği için ve benim mini mini bir bebeğim olduğu için güvenemedik gitmeye.. Ama Rabbim gelecek seneyi gösterirse inşaallah kızıma mutlaka göstermek istiyorum bu yerleri... Hani japonlar çocuklarına ilk önce mutlaka hiroşima ve nagazakiyi gösterirlermiş ya o misal...

İşte meşhur Truva atı...Ama sahilde olan... "Truva" filminde kullanılmak üzere yapılmış, daha sonra da buraya getirilmiş... gerçekçi görünmesi yönüyle bizimkiyle karşılaştırılamaz bile....bizim nihai kararımız bu at Truva şehrine çıkarılıp sergilenmeli... 10 milyon verilerek görülmeyi daha çok hak eder diye düşünüyorum... (miniğim seni tam alamamışız, özür diliyoruz)

Bu gördüğümüz de Truva kenti... Güzel bir maketi yapılmış ve camla çervelenmiş. yine sahilde sergileniyor ve ücretsiz... söylememe gerek var mı bilmiyorum müzede gördüğümüz maketlerden kesinlikle çok daha güzel....