Köye gittik ya... Buzağıların fotoğrafını çekmeden olmaz.... Atikecik çok farkında değildi yeni şeyler gördüğünün ama biz yine de tanıtıp gösterdik kızımıza...
Bunlar da minicik ördekler.... Atike 3. ayında hayvanlar alemi hakkında "geniş" bilgi sahibi oldu!!!
Görüldüğü gibi hayvanlar alemi hakkında yaptığımız "bilgilendirme toplantısı"yla gayet alakasız kendileri.... O sırada Edirne'nin müthiş sıcağıyla ve her tarafından gelen yakıcı güneş ışınları ile uğraşmakla meşgul....
İşte büyük babaannenin kucağında geçirilen mutlu anlardan biri... Gülücükler saçtı.. Aguuuu,ooooouuu,uuuuuooooo gibi sesler çıkararak sevgisini ve mutluluğunu kendi dilince anlatmaya çalıştı....
Dedemizin koltuklarını çok sevdik.. Çok iyi arkadaş olduk.. konuştuk.. gülüştük.. Atikecik ses çıkardı, onlar dinlediler... Sonra Atike neden onlar da ses çıkarmıyor diye küstü... Ama hemen barıştı yine oooouuu,aaaauuuu,aaaooo gibi sesler...
Dedemizde de bir gün kalıp gülücükler dağıttıktan sonra Çanakkale'ye doğru yola çıktık... Edirne ve civarındaki bütün iller hala daha önce hiç görmediğimiz bir sıcaklıkla yanmıyordu adeta kavruluyordu.. ve biz Atike'ye giydirebildiğimiz en ince şeyleri giydirip arabamızın camlarına da güneşin kızımızın yüzüne gelmesini engellemek için kumaşlar ve battaniyeler astıktan sonra yola çıktık.. ve tek duamız Atike'nin yol boyu uyanmadan uyumasıydı...
ÇANAKKALE
Yolculuğumuz müddetince uyuyup annesini mutlu etti minik Atikecik, taa ki feribota binene kadar.. Gelibolu'dan Çanakkale merkeze geçmek için arabalı feribota bindik. Sadece 10 dk.sürdü. 5 dk. da eve gitmemiz ... Ama bu 15 dk. uzadıkça uzadı, uzadıkça uzadı. Sanki bir ömür oldu... Araba durduğu anda Atike gözlerini açtı.. Öyle terliydi ki ve feribot öyle rüzgarlıydı ki Atike'yi arabanın içinde sakinleştirmekten başka çaremiz yoktu... Çok zor oldu çooooook... İndiğimde gömleğimde ıslak olmayan tek bir nokta dahi kalmamıştı...Bu fotoğrafı eve geldikten sonraki ilk dakikalarda çektim... Hiç durmadan ağlayan, hatta bağıran,annesini bayıltan Atike bu değil sanki.... Çekyatın üstüne koyar koymaz gülmeye başladı miniğim.... Artık babaannemizi evindeyiz...
hayvanlar alemi hakkında bilgilendirme çalışmalarımızı bu minik kedicikle sürdürdük... Sevme çabalarımıza karşılık kedicik bize çok yaklaşmamayı tercih etti....
Şu an gözleri açık olan kızım arabasının ileri geri gidip gelmesine bir süre sonra dayanamadı:))) Uyuyan prensesim annesinin kahvaltı yapmasına izin verdi.... Teşekkürler miniğim...
Babamız, amcamız, babaannemiz ve ben.... Programımız gayet yoğun... Kahvaltıdan sonra bir teyzeyi ziyarete gideceğiz.. Sonra truva atını görmeye gideceğiz... Ardından pikniğe gidip akşamda büyük anneanne ve büyük teyzeye ziyarete gideceğiz..benim kafamda da bir sürü düşünce var Atike ne yapacak, ne kadar uyuyacak, ne kadar rahat edecek, canı sıkılırsa ben nasıl sakinleştireceğim....sorular.... sorular...... sorular....
Karşı kıyı...nam-ı diğer "tarihi yarımada"...
karşıda Kilitbahir kalesi görülebiliyor... Şehitliği gezmek için gelenler genelde turlarına bu kaleden başlıyorlar.. Sıkıştırılmış turlar bile ancak bir günde bittiği için ve benim mini mini bir bebeğim olduğu için güvenemedik gitmeye.. Ama Rabbim gelecek seneyi gösterirse inşaallah kızıma mutlaka göstermek istiyorum bu yerleri... Hani japonlar çocuklarına ilk önce mutlaka hiroşima ve nagazakiyi gösterirlermiş ya o misal...
İşte meşhur Truva atı...Ama sahilde olan... "Truva" filminde kullanılmak üzere yapılmış, daha sonra da buraya getirilmiş... gerçekçi görünmesi yönüyle bizimkiyle karşılaştırılamaz bile....bizim nihai kararımız bu at Truva şehrine çıkarılıp sergilenmeli... 10 milyon verilerek görülmeyi daha çok hak eder diye düşünüyorum... (miniğim seni tam alamamışız, özür diliyoruz)
Bu gördüğümüz de Truva kenti... Güzel bir maketi yapılmış ve camla çervelenmiş. yine sahilde sergileniyor ve ücretsiz... söylememe gerek var mı bilmiyorum müzede gördüğümüz maketlerden kesinlikle çok daha güzel....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder