Ramazan bayramı tatilimizin 5 gün olduğunu öğrenince bu fırsat belki kurbanda ele geçmez diye düşünüp vurduk kendimizi yollara....aslında Atike biraz hastaydı, arifeden bir gün önce doktora götürdüm Atike'yi.. Doktorumuz soğuk algınlığı dedi, ilaçlarını da aldık.. Arabayla gidip geleceğiz nasıl olsa diye düşündüm.. Arife gecesinden bir gün önce yola çıktık.. En azından arife gününü Çanakkale'de geçirelim diye.. 5 saatlik yolculuğun birinci saatinde benim boğazım acımaya ve sesim çatallaşmaya başladı.. Yaklaşık 3. saatinde de eşimin sesi gitmeye başladı ve Çanakkale'ye vardığımız saatlerde artık üçümüz de( bütün aile!) hastaydık.. Kaldığımız sürenin büyük bir bölümünü yatarak geçirdik...
İşte tam bu yüzden Çanakkale'ye ait hiç fotoğrafımız yok.. Aşağıdaki fotoğraflar da Çanakkale'den dönüş yolunda çekildi..
Arabalı vapurdayız... Atike'nin vapur fobisi var.. vapura binene kadar güzel güzel arabada duruyor ama vapura binince araba duruyor ya...benim kızım da duran arabanın içinde durmaktan müthiş derecede sıkılır... hava da güzel görününce biz de çıkalım dışarı dedik..tabi bizim "dışarı çıkmamız" rüzgarın önünde püfür püfür esmesini hissetmek değil tabiki..Atike son cm.sine kadar sarılır.. sonra kucağa alınır..hareket etmesin diye sımısıkı tututlur ve merdivenlerden koşarak yukarı çıkılır ve doğruca korunaklı bir sığınak bulunur ve içine girilir... girildikten sonra da açık kapı var mı diye bakılır ve bir süre sonra çaktırmadan onlar da kapatılmaya çalışılır.....
annenin kucağından çevreye gülücükler dağıtılır ve herkesin bakması sağlanır...prensesiz ya herkesin ilgi odağı olmamız lazım:)
ay be ne kadar da şiin bir bebeğim yaaaaaa......biraz da kasılayım şöyleee....
tamam.herkesin ilgisini üzerine topladım...artık başka şeylerle ilgilenebilirim...mesela şu kutuyu biraz ağzıma sokup tadına mı baksam acaba?
Çanakkale'den dönerken çektiğim birkaç resim...
İstanbul'dan gidince heryer bir başka güzel görüyor..yeşil, mavi,temiz hava, bir de güneşli hava olunca insan keyifleniveriyor..
Gelelim diğer gezmelerimize...bayramın birinci günü Çanakkale'den çıkıp Edirne'ye doğru yola çıktık..bu da köye giderken üzerinden geçtiğimiz köprü..ama köprü deyip geçmemek lazım. ismine çok aşina olduğumuz bir köprü bu....Edirne'nin meşhur "uzun köprü"sü..fotoğrafını çekmeye çalıştım ama çok başarılı olamadım..aslında çok haşmetli görünüyor ama ben bir türlü bunu gösteren bir fotoğraf çekemedim..en güzeli bu oldu maalesef..
Atike'ciğin araba sefasından da bir kaç kare gösterelim.. bu araba koltuğunu Afyon'dan dönerken almıştık..İstanbul içinde yakın mesafelerde sorun olmuyor da..uzun mesafe giderken çocuğun kucakta uyuması çok zor oluyor.. hem anne çocuğu tutmaktan başka bir şey yapamıyor hem de çocuk o kadar da rahat uyuyamıyor..Atike uyanıkken çok oturmak istemiyor koltuğunda.. ama en azından uyurken koltuğuna bırakabilmek çok güzel oluyor....O da ben de rahatız vesselam..
meleğim benim...o uyurken çevreye bakınmak dururken ben meleğimi seyrettim...Allahım sen bu duyguyu her kadına tattır...(amin...amin..amin)
Geldik köye...Edirne soğuktu..biz de uzun süredir sadece badiyle gezdiğimiz için soğuğa henüz alışamamıştık..ama olsun hazırlığımız tam dı.. daha önce hiç giydirmediğim daha doğrusu hiç ihtiyaç duymadığım uyku tulumu ve kalın bir battaniye almıştım yanımıza..yukarıda uyku hazırlığımızı görüyorsunuz..Atike uykusunda çok döndüğü için normal yatakta yatıramıyoruz..beşiğe benzer birşey yapmaya çalıştık ve iki tekli koltuğu diklemesine birleştirtik..ibtidai şartlarda da olsa bir beşik çıktı ortaya...
işte malum uyku tulumu...diğer anneler nasıldır bilmiyorum ama ben üşüyünce miniğimi giydiriyorum...yine ben sıcaklarsam Atike'nin üzerindekileri çıkarıyorum...belki benim gibi hissetmiyordur ama ne yapayım kendimle kıyaslıyorum... o gece de ben üşüdükçe Atike'nin üzerini örttüm.. baktım olmuyor ben de şu uyku tulumunu kullanma zamanı geldi diyerek Atike'yi soktum içine..tam ona göreydi..ayaklarını da biracıcık zorlayarak soktum içine..
yatağa yattığımdan 30 dk. geçmeden miniğimin ağlamasıyla uyandım..gözleri kapalıydı. bir kaç sallamada hemen uyudu..onu yatağına yatırıp ben de yattım..daha uyumadan yine uyandı..yine salladım hemen uyudu..veeeee.... daha ben yumadan yine uyandı...allahım!!! ne olduğunu bir türlü anlamıyorum..gözleri kapalı hemen uyuyakalıyor ama çok geçmeden hen uyanıyor..belki 5-6 kez bu kısır döngüyü denedikten sonra aklıma huzursuzluğunun tulumdan olabileceği geldi..çıkardım veee derin ve uzun bir uykuya yelken açtı miniğim...tulumun nesi vardı bilemiyorum...ya heryerini kaplayan bir hamlede açamayacağı bir örtü miniğimin canını sıktı ya da ayakları sıkıştı ve canı acıdı..bilemiyorum neden olduğunu ama bayram dönüşü bu hiç kullanamadığım tulumu bize veren teyzemize üzülerek iade ettik..aslında çok kullanışlı gözüküyordu...
minik bayam şekerimiz dedesinin kollarında...keyfini sürüyor elden ele dolaşmanın..
büyük babaannemiz ,dedemiz ve babamızla...
saç bandını çok beğenerek aldım ama çok fazla tutamadım Atike'nin başında.rahatsız ediyordur diye düşünüp çıkardım sürekli başıdan...ama kızım için mütemadiyen "erkek mi?" diye soranlara kız,kız,kız demek için iyi bir yöntem olduğunu düşünüyorum...
büyük babaannemiz,yengemiz, yengemizin çocukları Hande ve Tolga ve annişimizle birlikte....
Atikecik de bu sırada akrobatik hareketleri denemekle meşgul...benim atik!!! kızımın yerinde sabit durup poz vermesi de abes olurdu zaten..
döndük İstanbul'a... Anneannemizin evinden sonraki durağımız büyük halamızın eviydi... ablam ve kızı Elif Beyza'yı da alarak halamlara geçtik... ellerini öptük bayramlarını kutladık...kolonyalarımızı dökünüp çikolatalarımızı afiyetle yedik... bir de halam baklava yerine bir değişiklik yapıp elmalı tart yapmış...çok da iyi etmiş doğrusu....değişiklik güzeldir....
ablam ve kızı Elif Beyza.... o gece ayakkabılarını elinden hiç bırakmadı:) ve bir de annesinin kucağındaki bu "sinmiş" görüntüsü de gece boyunca devam etti..
ertesi gün de eşimin halasına bayram ziyaretine gittik. Atike'den tam bir yaş büyük bir torunu var halamızın.. bayramda gittiğimiz heryerde miniğimiz için halı üstüne bir yer yapıldı rahat rahat emeklesin diye... burada da kural değişmedi...yere çarşaf serildi...küçük bir çocuk olduğu için fazladan çarşafın üstüne oyuncaklar da koyuldu.
Sezen Su fotoğraf çektirirken poz veriyor en şirininden.. sonra da nasıl çıkmışım der gibi gelip fotoğraf makinesine bakıyor.. yeni nesil çocuklar işte.. dijital makine çağında doğunca böyle oluyor işte.. biz çekerdik çekerdik 36 tane olunca çıkarırdık makineden... bir süre öylece sarılı olarak beklerdi... sonra da fotoğrafçıya giderdi... fotoğrafçının dediği süre kadar beklendikten sonra bir daha almaya giderdik.. 36 resmi birden aldığımız çok azdır herhalde..mutlaka birileri yanmış ya da birşeyler olmuş olurdu..belki de o yanan en özene bezene çektirdiğimiz resim olurdu.... şimdiki çocuklar çok şanslı çoook...
şirinliklerimiz devam ediyor( tabiki arkadaki annemizin destekleri ile)
yanayana da oturttuk bebişleri... bizimkinin daha pek haberi yok fotoğraf çektirmekten...yavrum ne kadar da şaşkın bakmış:)
güzel bir fotoğraf için babamız ve Szen Su'nun annesi devreye giriyor...
Veeeeeee geldik evimize...bayramı bitirdik, bütün elleri öptük....bayramın bitişi Atike için büyük bir dönüm noktasıydı..sürekli "bayramdan sonra" diye ötelediğim şeyin nihayet vakti gelmişti... Atike'me bakan anneciğim bizi artık bırakacaktı ve miniğim kreşe başlayacaktı.. artık kırpığımızı giyip kolumuza da çantalarımız takıp kreşe gidiyoruz..
kırpık dışardayken iyi de..onu giydirince hemen evden çıkmamız lazım..oda sıcaklığında canı sıkılıyor Atike'nin... bazen hazırlanmam gecikirse hemen sıkılıp ağlamaya başlıyoruz ..
kreş maceralarımızı bir sonraki yazıda anlatırım artık.. bir de bayramdan hemen sonra Atikeciğim diş çıkardı..hem de iki tane birden..